Tuesday 20 October 2009

Pazarlama Aşk'ı



Bitirdim; ama "nihayet" demeyeceğim, zira okumaya kıyamadım, doyamadım. Kendimden "bir"şeyler değil "çok"şeyler bulduğum için ağırdan aldım, bazı cümleleri, sayfaları, bölümleri tekrar tekrar okudum. Son kez de okumadığımı biliyorum.

Aşk'a aşık olan Rumi'nin Aşk'a aşkına aşık olan Şems'in Aşk'ına aşık olan Elif Şafak'a minnettarım içten içe; bilgisini, düşüncelerini ve hislerini alışık olmadığımız bir aşk'la yazdığı için.

Kitaptan yola çıkarak birçok konuda yazabilirim aslında, yazacağım da Aşk'a dair ama benim ilgimi çeken bir başka nokta var. Kitapta yeri geldiğinde - Şems'in ağzından - "dış görünüşün" ve "başkalarının hakkımızda ne düşündüğünün" önemli olmadığı, önemli olanın "iç" olduğu dile getiriliyor. Hatırlarsınız; kitap ilk çıktığında pembe kapağı ile dikkat çekiyordu. Daha sonra "erkek" okuyuculardan gelen "yoğun" istek üzerine koyu renk kapaklı olarak da basıldı. Böylece "erkekler" kitabı okurken kendilerini daha rahat hissedecek olmalıydı. Bir zevk meselesi olarak değerlendirirsem hiç bir sözüm olamaz buna; gelgelelim önemli olanın "iç" olduğunun vurgulandığı bir kitapta "dış"a bu kadar önem veren okuyucuların olması ve bu fırsatı kaçırmayan pazarlamacıların "pazarlama aşkı" ise tebessümle düşündürdü beni. AŞK'olsun!


Friday 9 October 2009

Yazarımız Yıllık İzninden Geri Döndü..

Efendim, yıllık izin mi dersiniz, kafa izni mi; kaçtı gitti mi dersiniz, tembelliğine mi verirsiniz artık bilemem ama yazarınız O'ndan geri döndü. Blog aleminde olmadığı sürede eski yazılarını da yayınlayamadı; TRT'de eskiden yayın kopunca ekrana verilen doğa görüntülerinden de yoktu elimizde... Verdiğimiz veya vermiş olduğumuzu umduğumuz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz. Saygılarımızla efendim...

Tuesday 10 February 2009

İktidar biziz, parayı nerden bulucan?

NTVMsnbc.com'da 10 Şubat'ta yayınlanan yazıdan alıntıdır:

"AK Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Melih Gökçek, CHP’li rakibi Karayalçın’ın açıkladığı projeleri “palavra” olarak niteledi Gökçek, Karayalçın’a “İktidar biziz, parayı nerden bulucan?” diye seslendi. Toplantıda CHP’nin adayı Murat Karayalçın’a yüklenen Gökçek, “Neydi bunun taahüdü, metroyu bitirmek... Nerden bulacaksın parayı? İktidar biziz, parayı nerden bulucan?” dedi. Futbolseverlere de vaatte bulunan Gökçek, Ankaraspor ile Ankaragücü’nü birleştirerek Başkent’ten şampiyon bir takım çıkaracaklarını söyledi."

Bu ne şimdi? Tehdit mi? Siyasi eleştiri mi? "Neydi bunun taahüdü?" gibi saygı seviyesi düşük bir Türkçe kullanımı ancak "bunun" gibi bir adama yakışır. Hem siz kimin parasını kime veriyor ya da vermiyorsunuz? "İktidar" olunca gözünüzü karartan eleştiri ve muhalefet kabul edememe "iktidarsızlığınız" ve sınır tanımaz siyasi bencilliğiniz giderek artıyor. Bir belediyenin "asli" görevlerinden olan "şampiyon takım çıkarma" vaadiniz ile de "hat-trick"i tamamlamış oluyorsunuz; tebrikler. Maça gelenlere de beyaz eşya verirseniz tam olur!

Maalesef bir oy hakkım var sizin gibi "siyasetçilere" karşı Sayın Gökçek; sadece bir...

Friday 18 July 2008

Alaska'nın Kivalina Köyü'ndenim ben aslen...

NtvMsnbc'den aynen alınmıştır :
"Kivalina, Alaska’da, tam Bering Boğazı’nın kıyısında yer alan ABD’ye bağlı minicik bir köy. 55 tane ahşap evden oluşuyor. Köyde sadece 400 kişi yaşıyor. Fakat bu 400 kişi dünyanın gündemine oturan bir davanın kahramanı oldular. Kivalınalılar, küresel ısınma sonucu denize karışan köylerinin hesabını sormak için ABD’nin dev enerji şirketlerinin karşısına geçtiler. Aralarında Exxon Mobil, BP America, Conocco Philips ve American Electric Power’ın da bulunduğu 24 şirkete, küresel ısınmaya sebep oldukları gerekçesiyle dava açan köylüler, bu şirketlerden, iklim değişikliğinin Kivalina’ya verdiği 400 milyon dolarlık zararın ödenmesini istiyorlar"

Matrix filmini izlerken yıllar önce Ajan Smith Neo'ya derdini anlatırken insanların her gittiği yeri yokeden bir virüs olduğunu söylüyordu. Bir de bu adama kötü adam rolünde demiştik o zamanlar; şimdi filmi yeniden izlesem pek de öyle düşünmezdim doğrusu. Umuyorum Kivalina'lılar bu davayı kazanırlar da birbirin ardına davalar açılmaya başlanır.

Monday 14 July 2008

Sen Bana Daha Neler Edeceksin?

10 dakika mola aldım ince eleyip sık dokuyan, herşeyi kendince tartan kimliğimden... Ben değilim yani yazan, uyurgezer gibi bişey bu; bloggezer diyelim biz buna.
Şikayetlerim midir beni ayakta tutan hayata dair? İlla birini kötüleyerek varlığını devam ettirmek içgüdüsü içten içe gütmekte midir şikayetlerimi dillendiren? Daha basit olmalı mıydı hayat; ama o zaman neler olurdu? Risk iki taraflı değil midir? Kaybetmek de var kazanmak da deyip kaybedince mızıkçılık yapmak olur mu? Koklamak için bir çiçeği kopartıp, koklayıp, sonra "ay niye kopardım ki?!" demek yiğitliğe sığar mı? "Ah hayat sen bana daha neler edeceksin?" diye söylenip sonra karşılıklı birer kadeh içmek hangi çilingir sofrası tarifinde vardır?
Bitti mola koyulalım yola...

Monday 11 February 2008

Kırık Kübe Kulp Takmak...

Herşeye bir kulp bulup takmak mıdır hayat yoksa! Formüller üretmek, denklemler kurmak... Beyhude midir bu çaba yoksa bir hoş sadâ için bir boş eğlence midir biz ortaoyunculara, perdenin arkasında Karagöz ile Hacivat "hayâlî" olup bu tarafında "hayali" kukla olmak mıdır? Zor mudur yoksa kolay mıdır aslında cevapları bulmak; yada soru sormaya gerek var mıdır? Türlü hazlar ile titreten bir dokunuş, bir güzel kokuyu içine çekmek, kısa bir öpüş müdür? Bir isteyince bir, iki isteyince yine bir olmak mıdır?

Nisanın Altısı