Friday 28 September 2007

Santaaa Luciaaa...


Uzun bir ara verdim yazmaya; iş güç diyeceğim bahanelerden seçmece.. Son birkaç haftadır tempolu, yorucu ama çoook zevkli geçti diyebilirim.. Eylül ortasında Milano'daydım iş için ve tam bir hafta toplantılar ve kısa süreli eğitimlerin arasında akşamları vakit bulup dışarıya atabildim kendimi.. Eğitim grubunda bulunan diğer yabancı iş arkadaşlarıyla takıldık bu zamanlarda; özellikle Norveçliler'le çok iyi vakit geçirdik; çünkü adamlar iş ile eğlencenin sınırını o kadar iyi çizmişler ki.. Yaşamak için çalışmıyorlar yani, birazcık çalışıp çok çok yaşıyorlar diyelim felsefelerine.. Valla o kadar ilginç şeyler anlattılar ki bi fırsatını bulursam Norveç'e yerleşebilirim... Sesi'cim ne dersin? Biraz soğuk memleket ama alışırız değil mi? Efendim o haftanın sonunda Sesi'm de İtalya'da kendi işiyle ilgili bir fuara gelince biz de bu fırsatı kaçırmadık tabii.. Ben atladım trene hooppp Padova'ya; zira hatun orada kalıyordu. Padova küçük ama çok güzel bir şehir, İtalya deyince herkesin aklına gelmez ama görülmesi gereken yerlerden biri bence.. İki yılda 8-10 kere gittiği için artık Padova ahalisinden sayılan Sesi'mle birlikte çok güzel bir akşam geçirdik; özel ısmarlama pizza, ki yediğim en güzel pizza idi bu arada, nefis dondurmalar yiyerek modern yaşama ayak uydurmuş ama güzelliğini koruyabilmiş tarih kokan sokaklarda dolaştık, açıkhavada yemek yiyerek sohbet eden mutlu kalabalığı fon olarak kullanıp fotoğraflar çektik, tek bir gitar ile resital verebilen müzisyenleri dinledik; tadı damağımda kaldı doğrusu.. En güzeli daha gelmemişti ama, zira ertesi gün Venedik'e gidecektik. Sesi'min fuarının yapıldığı Vicenza'dan, ki Padova'ya yarım saat kadar mesafede, 1 saatlik tren yolculuğundan sonra akşam karanlığı henüz çökmüşken Venedik'e vardık... Son trene binip geri dönecektik ve çok az zamanımız vardı; en hızlı Vedeik turlarından birin attık Sesi ile.. Daha önce Venedik'e gitmişti birkaç kez Sesi ama bu sefer acelemiz olduğundan hiç bilmediği yollardan yürüyerek önce Büyük Kanal'ın üzerindeki Rialto köprüsüne oradan da muhteşem San Marco meydanına gittik.. Koşturduk desem daha doğru olur. Bu koşuşturmaya rağmen arada durup fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik tabi.. Hatta o karışıklıkta birilerine yol bile tarif ettim.. Biraz yorulduk ama en sonunda vardığımız San Marco meydanı tek kelimeyle nefes kesici idi.. Sesi'm bana hep anlatırdı ama gözümde canlandıdığımın on katı güzellikte bir yer.. Canlı müzik yapan gruplar var dört bir yanda ve nasıl güzel çalıyorlar anlatamam; zaten ortam harika bir de müzikle vuruyorlar bam teline insanın.. Sesi'm bana bir akşam gittiklerinde ayak bileklerine kadar su olduğunu söylemişti San Marco'da, ahh keşke ben de öyle bir akşam gidebilsem yine oraya.. Hiç istemesek de ayrıldık bir süre sonra zira trene yetişmek zorundaydık, yürümeye dermanımız kalmadığı için vaporetto denilen ve kanallar arası dolmuşçuluk yapan teknelere binelim dedik. Ama o kadar yavaş gidiyordu ve o kadar çok yerde durdu ki yürüsek Padova'ya varırdık resmen; yetişemeyeceğimiz stresi ile nihayet vardık tren istasyonunun olduğu durağa.. Bu arada gündüz bize tren bileti kesen süper akıllı İtalyan arkadaş bize saati yanlış söylediği için istasyondan içeri girer girmez bizim trenin kalkmasına iki dakika olduğunu görünce bir anda gözlerimiz kadardı tabii ama koştuk ve filmlerdeki gibi son anda yetiştik.. Tam rahat bir nefes alacaktık ki bu sefer de karşımızda oturan İtalyanlar biletlerimizi onaylatmamız gerektiğini, kondüktör gelip kontrol ederse 50 euro ceza ödeyeceğimizi söyledi; ne yapalım son treni kaçırmamak için atladık acele ile; hem bize kimse söylemedi biletlerin onaylatılması gerektiğini dedik.. Kondüktör geldi ama bizden önce bileti olmayan bir adamı ilk istasyonda yakapaça dışarı atınca sanıyorum biraz hırsını almış olacak ki bize kısa bir nutuk çekip bi daha onaylatmadan binmeyin dedi, biz de yırttık cezadan.. Ertesi gün ben döndüm İstanbul'a, Sesi'm üç gün daha kaldı, geldi ve iki gün sonra da Hong Kong'a uçtu bi başka fuar için... Yarın gelecek sabahtan, ben havaalanında olacağım karşılamak için, gelme sen uyu dedi ama çok özledim ben Sesi'mi...